Varoluşundan Günümüze Türkler ve İnanç Sistemleri


Dünyanın en eski kavimlerinden biridir. Tarih ve uygarlık bilinci Türklerde başladığını rahatça söyleyebiliriz. Hint kaynaklarında TURUKHA, diye adlandırılmışlardır.Ön-Türk Uygarlığının ana yurdu Hazar denizi 5 parça halinde iken (bugünkü şeklini almadan önce) Ana vatanları burasıdır. Karbon testleri hazar denizin dibinden çıkan fosillerin antrometrik ölçümleri bunu göstermektedir. Proto-Türkler ise Jeolojik değişimlerden Uray-Altay bölgesini Yurt haline getirmişlerdir. Bu bölgede Tarihin ilk piramitlerinide yapmışlardır.

TÜRK = TURUK = KUVVETLİ, GÜÇLÜ

Büyük Hun İmparatorluğundan sonra kurdukları, Göktürkler‘dir. İlk kez resmi olarak TÜRK kelimesini kullanmışlardır.

KHUN : HUN = ATEŞ

GÖK – TÜRK = TANRISAL HALK

Çeşitli Boylar:

ON……OKLAR

ÜÇ…….OKLAR

BOZ……OKLAR

OK……..UR

OK……..UZ

Onoklar Altayların Sırderya cevresinde yerleşik Otohhonlar‘dır.

ON = KOZMOS

OK = KABİLE, SOY, IRK

ONOK = KOZMİK IRK

Anadoluya ilk gelenler Oğuzlar(İÖ, 7000-8000) bir boyun adı değil birleşik boylara verilen ad ‘dır.

OK = BOY

UZ = UZLAŞIK

OK-UZ = BOYLAR BİRLİĞİ

Bizans kaynaklarına göre Anadoluya Türkiye denmesi ilk defa 9 yy. başlamıştır.IX-X yy‘larda Volga’dan Orta Avrupa’ya kadar olan bölgeye “Turkhia” denmektedir. Fakat bu Türklerin bu tarihte geldiğini göstermez. Etrüsklerin Türk olduğu bugün kanıtlıdır… Türkler atı ilk evcilleştiren ve demiri ilk işleyen toplumdur. Tarih boyunca eşyaya değil insana önem vermiştir. Benzer kültürlerde kölecilik ve ticareti varken Türk tarihinde asla kölecilik anlayışı olmamıştır. Bu durum özgürlük onurunun sadece kendilerine ait değil tüm insanlığa ait olduğu düşüncesinin bir yansımasıdır.

TÜRKLERDE DİN:

Tarih boyunca 7 dine mensupturlar.

1- KÖK-TENGRİ

2- SHA-MAN

3- BUDİZM

4- MANİHEİZM

5- MUSEVİLİK

6- HIRİSTİYANLIK

7- İSLAM

Proto- Türklerde din adamına Kam denir. Tanrı soyuttur ikinci derece kutsallaştırdıkları doğa parçaları tanrıya ek olarak alınır. Burda konuyu çok dikkatli düşünmek gerekmektedir doğa parçası tanrı olarak algılanmaz, tanrı her şeyin içinde görüşüdür bu. (Vahdet-i Vücut) Bu konuyu ülkemizde batı tarihçilerinin etkisinde kalarak onlardan beslenen kendini aydın olarak gören büyüklerimiz gerçek olan bu yorumu asla yapmaz.

GÖK-TANRI

YER–TANRI

GÜNEŞ-TANRI

AY-TANRI

GÖK-TANRI

Gök-Tanrı(Tengri) olarak adını, Altaylarda bilinen en eski sözcük olarak bize Hiung-Nu’lar(Hunlar) aktarmaktadır. Tanrıya “Gök” yakıştırması tanrının sadece kendilerine değil herkese hitap etmesinin sebebidir.

EVREN = EVİR = GALİLEO ‘dan yüzlerce yıl önce evrenin durmadan hareket ettiği düşüncesinin ilk önce TÜRK’ler tarafından ortaya koyulduğunun kanıtıdır. Diğer bir inanç sistemi olan Sha-man’lık;

SHA = Dişi

Man = Erkek

Dişiyle erkeğin uyumu anlamında olup hiç ölmeyecek bir felsefedir. Ünlü tarihci Heredot İskitler’den söz ederken Türk geleneklerindeki Sha-Man törenlerinden bahseder. Shaman’da Kamlar sadece erkek değil, bayanlarda olabilir.

Sha-Man Kamları “Ateş Dansı” yaparak ateş karşısında transa geçmeleri gelenekleşerek Türklerde “Ocak Kültü”nü oluşturmuştur. Bir çok inanç ve Töre davranışının kaynağı budur. Gökte Güneş, yerde ateş, evde ocak Türkler için kutsaldır.

Bilge Kağan Budizme ilgi duymuş ancak Tonyukuk’un dönemin savaş geleneklerine uymadığından dolayı vazgeçrilmiştir. Uygur Kağan’ı 1762 yılında “Maniheizm” inancını resmi din olarak kabul etmiştir. Mani yanlısı gruplar daha sonra Budist bölgelere yayılmış ve bir çoğu Budist olmuştur.

Hazar da bulunan Türkler, İbrani kaynaklarına göre VII yy. başında Yahudi dinini seçmişlerdir. Hazarlar İbraniler dışında Museviliği resmi din kabul eden tek devlettir. Ünlü tarihçi Arthur Koestler Avrupa’da bulunan sarışın mavi gözlü Yahudilerin Türk olduğunu ve Hazar’dan göç ettiğini kanıtlamıştır. Bununla birlikte, Avrupa’da İspanya göçmenlerine Sapharad Hazar kökenli olanlarına da Eskenazi denir.

Yine aynı çağda BOLKAR(Bulgar) Türkleri Slavlaşmış ve Hıristiyan olmuşlardır ve böylece dinler arasında bir sentez oluşmuş ve Ortodoks din yapısından tasavvufa yönelmiştir. Anadolu’da sufi geleneği oluşmuş, Alp-Erenler yaşamda hem düşünsel hemde mistik ve sosyal, siyasal etkilerde bulunmuşlardır. Anadolu’da oluşan bu kültürde saf bir kültürden bahsedemeyiz baskın olan daima kazanmıştır. Horosan erenleri Ortodoks islamcılığa karşısında, duyguya yer veren, aklı inancın önüne geçiren ve insanı amaç edinen bir tutum sergilemişlerdir.

Kaynak: neferkaminanu

Başbuğ Attila Sözleri


Büyük Hun imparatoru Başbuğ Attila‘nın hükümdarlığı süresince, hem bir komutan hemde yönetici olarak edindiği tecrübe ve birikimlerinin neticesinde, içerisinde yaşamış olduğu Hun toplumuna ve gelecek nesillere aktarmış olduğu sözlerinden birkaçı…
Not: Vess Roberts, Ph. D. “Hun İmparatoru Atilla’nın Liderlik Sırları” kitabından alınmıştır.

Engin Alan


“Değerimi öğrendim. Sebahat Tuncel’e 8 yıl, bana iki katı!
Türk milliyetçiliğine savaş açtılar”

Türk Ordusunun Savaş Taktikleri


Türkler zorlu doğa koşullarında yaşamaktaydı. Bu yüzden bu doğa koşulları Türk insanını güçlü yapmıştı. Türkler tarih boyunca bir çok savaş yapmıştır. Bu savaşların birçoğunda uyguladığı taktikler sayesinde düşmanlarını bozguna uğratmıştır. Uyguladıkları bu taktiklerden bazılarına “Kurt Kapanı” veya “Turan Taktiği” denilmektedir.

Kurt Kapanı ya da Turan Taktiğinin nereden geldiğini inceleyecek olursak;
Bilindiği gibi kış aylarında özellikle dağlarda yaşayan hayvanlar yiyecek sıkıntısı çekmektedir. Dolayısıyla uzun bir süre aç kalmaktadırlar. Kurtlarda aç kalan hayvanlardan biridir.Ancak kurtların çok kurnaz bir taktiği vardı. Kurt sürüsü kendi aralarında 2 gruba ayrılmaktaydı. İlk grup kendini biraz riske atan fedai gruptu.İkinci grup ise pusuda bekleyen gruptu.1. grup az bir sayıyla köpeklerin yerleşim yerlerine saldırır ve köpekleri kışkırtırdı. Az bir süre dalaştıktan sonra yeniliyor gibi yapıp kaçmaya başlardı. Fedai kurt grubunun kaçtığını

gören köpekler hemen arkasından saldırırdı. Ancak yerleşim yerlerinin dışında onları büyük bir sürpriz beklemekteydi.Hilal şeklinde dizilmiş olan pusuda bekleyen ve sayıları çok olan 2. grup köpekler hilalin içine tamamen girince pusu grubu hilalin uçlarını kapatur ve çember içindeki köpeklere saldırır. Ve köpekleri parçalayarak karınlarını doyururlar. Bu taktiğe eski türkler Kurt kapanı, Turan Taktiği, Kıskaç Muhaberesi, ya da Hilal Taktiği demektedir.
Kurt oyununun savaşlarda uygulanabilmesi için ordunun hızlı manevraya ve yetenekli okçulara sahip olması gerekmektedir. Roma İmparatoru Sezar bunu denemiş ama ordusuna başarıyla uygulatamamıştır. Türkler yaptığı çoğu savaşta düşmandan az sayıda olmuştur. Savaşı kazandıran yaptıkları taktikler olmuştur.
Türklerin Turan (Kurt Kapanı ) Taktiği Uyguladığı Bazı Savaşlar:
1-Malazgirt Meydan Savaşı
2-Mohaç Meydan Savaşı
3-Kurtuluş Savaşının Bazı cephelerinde
Sakarya Savaşındaki Taktik
Mustafa Kemal‘in uyguladığı bir taktiktir. Savunma taktiği olarak dünya literatüründe yerini almıştır. Atatürk ”Hattı müdafaa yoktur,sathı müdafaa vardır” sözleriyle başlayan bu taktikte yanındaki birliğin çekildiğini görsen bile ona tabi olmayıp bulunulan yerde mevzi sonuna kadar savunulmaktadır.

Turan Atlıları


Bombacı Mehmet Çavuş


Tarihimizin en büyük ve en şanlı zaferlerinden biri olan Çanakkale Savaşında, Seddülbahir ve Conkbayırı’nın büyük kahramanlarından biri de Denizli’nin Çivril kazasının Madenler Köyü’nden Kadir oğlu Mehmet Çavuş‘tu (1.Kolordu, 1.Tümen 7.Alay, 3.Tabur, 1.Bölük).

Bu kahraman Anadolu çocuğu, İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar, karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine dokundururdu. İngilizler bunu anlamış olacaklar ki,  bombaları bir kaç sayı saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş’un iadesini önlemeye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba, Mehmet Çavuş’un elinde patlayarak sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Bu yiğit delikanlı, vazife şuuruyla hastahaneden tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Sağ kolumu kaybettim, zararı yok, sol kolum var. Onunla da pekâlâ iş görebilirim. Beni müteessir eden ve yine kıtama iltihak edip düşmanla çarpışmama mani olan şey, yaramın henüz kapanmamış olmasıdır.  Hastahaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affediniz muhterem kumandanım…”

Bu kahraman Türk evlâdının bu gün tamamiyle iyileşip sağlığına, kazandıktan sonra savaşta kaybettiği kıymetli koluna yapma kol taktırmak için Almanya’ya gönderilmesi düşünülmüştür’ diye not defterine yazan Yüzbaşının bu dileği gerçekleşememiştir.

Ruhu Şad Olsun!

24 Oğuz Boyu


Bugün; Türkiye, Balkanlar, Âzerbaycan, İran, Irak ve Türkmenistanda yaşayan Türklerin ataları olan büyük bir Türk boyu. Oğuzlara, Türkmenler de denir.

Oğuz kelimesinin türeyişiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Kelimenin boy, kabile mânâsına gelen “Ok” ve çokluk eki olan “z” nin birleşmesinden Ok-uz (oklar, koylar) anlamında olduğu ileri sürüldüğü gibi, oyrat (haşarı, yaramaz) kelimesinin eş anlamlısı olduğunu iddiâ edenler de vardır. Ancak kelime, Anadolu ağızlarında halim selim, ağırbaşlı mânâlarına da kullanılmaktadır. Arap kaynaklarında ise guz veya uz şeklinde geçmektedir.

İlk zamanlar Üçok ve Bozok adlarıyla iki ana kola ayrılmış olan Oğuzlar, daha sonraki devirlerde, Dokuz Oğuz, Altı Oğuz, Üç Oğuz adlarında boylara da ayrıldılar. Oğuzlar, yirmi dört boydan meydana gelmişti. Bunlardan on ikisi Bozok, on ikisi Üçok koluna bağlıydı. Tarihçiler, hazırladıkları cetvellerde Oğuz boylarının adlarını, sembollerini ve ongunlarını (armalarını) göstermişlerdir. Buna göre, Bozoklar; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Afşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepnî, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardı. Bugün Türkiyede yirmi dört Oğuz boyuna ait işaret ve yer adlarına çok rastlanmaktadır.

Oğuz adına ilk defa Yenisey Kitabelerinde rastlanmaktadır. Barlık Irmağı yöresinde bulunan bu kitabelerde; Altı Oğuz budunda sözü yer almaktadır. Öz Yiğen Alp Turan adlı bir beye ait olan bu kitabelerin yazıldığı devirde, Oğuzlar, Göktürkler’in hakimiyeti altında altı boy hâlinde Barlık Irmağı kıyılarında yaşamakta idiler.

Çepnilerin Anadolu’nun Türkleştirilmesindeki Yeri Ve Önemi


Anadolu’nun bir Türk vatanı olmasında çok önemli rol oynadıkları tarih otoriteleri tarafından da kabul edilen Çepnilerin Anadolu’daki varlıkları 12. yüzyıla kadar gitmektedir.
Çepnilerin Anadolu’ya nasıl geldikleri, nerelere yerleştikleri, nasıl yayıldıkları hakkında ise ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. 12. ve 13. yüzyıllara ait belgeler daha çok Çepni varlığından ve onun menşeinden söz etmekte, daha sonraki yüzyıllarda ve özellikle 16.yüzyıldan itibaren tutulmaya başlayan Osmanlı tahrir defterlerinden alde edilen bilgiler, Çepnilerin Anadolu’nun iskanında ve Türkleşmesinde oynadıkları büyük rolü ortaya çıkarmaktadır.